KENYA SAMBURU KABİLESİ

1

Afrika seyahatimde bir süre beraber yaşadığım bir kabileden bahsetmek istiyorum bu yazıda: Samburu kabilesi. Kaldığım süre içerisinde bir çok insanla sohbet etme, onların hikayelerini onlardan dinleme fırsatı buldum. Dinlediklerimden ve aldığım notlardan derlenmiş bir gözlem yazısıdır bu, hiç bir  bilimsel dayanağım olmadığını en başından belirterek başlamak isterim.

Samburu Kabilesi

Kenya’nın kuzeyindeki Samburu bölgesinde yaşayan Samburu kabilesi geleneklerini bu yüzyılda da yaşayabilen nadir kabilelerden biri. Doğu Afrika’da yaşayan Massai kabilesiyle de yakınlıkları vardır; her iki kabile de yarı göçebedir ve dilleri birbirine benzer.

Samburular geçimlerini sahip oldukları inek, keçi, koyun gibi hayvanlardan sağlarlar. Sahip oldukları hayvanların sütlerini ve ineklerinin kanlarını içerler (hayvanların kanlarını onları öldürmeden şah damarlarını özel bir yöntemle keserek elde ederler.) Et ise sadece özel günlerde tüketilir. Ayrıca beslenmek için bölgede yetişen sebzelerden, köklerden faydalanırlar.

Gönüllü çalışmak için dahil olduğum organizasyon Samburu bölgesinde Kisima’ya yakın bir köyde yer alıyordu. Bölge kurak olduğu için kurak bölgede ağaç ekim teknikleri üzerine köylüye eğitimler veriliyor ve bölge ağaçlandırılmaya çalışılıyor. Gönüllü olarak çalıştığım bu proje sayesinde Samburu kabilesine ait bir köyde kalma, yerli halkla iyi ilişkiler kurma imkanım oldu.

Samburu Yaşam Tarzı

 

Samburu evlerine “manyata” deniliyor. Göçebe bir halk olan Samburuların bir manyatayı yapması 1-2 haftayı buluyor. Evin duvarları ağaçlardan,çalılardan, çatısı da inek dışkısı,çamur, kül karışımından yapılıyor. Bu ufacık evlerde tüm aile üyeleri ve hatta hayvanları ile birlikte uyuyorlar. Günümüzde Samburu insanlarının çoğu artık yerleşik hayata geçmiş, durumları olanlar kendilerine daha uzun süre dayanabilecek, biraz daha büyük evler yapıyorlar.

Kaldığım köyde Cumartesi günleri Pazar kuruluyordu. İlk hafta uzun bir süredir bu projede gönüllü olarak çalışan arkadaşlardan biri olan Bruce ile beraber pazara gittim. Pazarın olduğu alana vardığımızda ben büyülenmişçesine kocaman patlattığım gözlerimle her detaya bakarak ağır ağır yürürken önümde hızla ilerleyen Bruce’a “biraz yavaşlar mısın? Senin için her şey çok normal görünüyor, alışınca insan detayları görmüyor biliyorum ama ben şu an bir film sahnesinin içinde gibiyim, her şey o kadar farklı, alışık olduğumdan o kadar başka ki… Afrika’da bir kabilenin köyünde bir pazardayım, rüyada mıyım gerçek mi yoksa diye kendimi alıştırmaya çalışıyorum.” dediğimi ve onu yavaşlatmaya çalıştığımı hatırlıyorum.

İlk haftadan fotoğraf çekmeyi doğru bulmadığım için fotoğraf makinemi yanıma bile almadım. Önce insanlarla tanışmalı, kaynaşmalı, fotoğraflarının çekilmesinden hoşnut olup olmayacaklarını anlamalıydım. Pazarda satılan ürünleri incelemeye başladım, en çok satılan şeyler şallar, kıyafetler, lastik ayakkabılar, kuru fasulye, darı, un, takılar, atıştırmalıklar… Mandazi dedikleri bizdeki pişiyi andıran hamurişi benim favori yiyeceğim oldu oralarda.

Samburu kadınları rengarenk ve kocaman takılar takmaya bayılıyorlar. Eğer yapmayı bilmiyorlarsa çok fazla takıları olamıyor çünkü takılar pazarda çok da ucuza satılmıyor ama ellerindeki takıları yakınlarıyla ortak kullanıyorlar, bu güzel bir paylaşım. Tabi ki benim pazarda en çok vakit geçirdiğim yerler takı yapan kadınların tezgahlarıydı.

Etrafımdaki insanların ayakkabılarını görünce ayağımdaki uzun yol yürüyüşlerine yarayan pahalı ayakkabılardan utanıp hemen bir lastik ayakkabı aldım kendime, hani şu bizim köylerde de giyilenlerden. Samburu’da kaldığım süre boyunca da her yere hep o ayakkabılarla gittim. Bir kaç tane de bilezik aldım ki Samburu kadınlarıyla ortak noktalarımız daha da artsın diye.

En büyük şaşkınlığım yarıçıplak, rengarenk tokalarla, takılarla,boyalarla ve silahlarıyla ortalarda kasıla kasıla dolaşan delikanlılardı. Anladım ki Samburular’da takı takmayı, süslenmeyi tek sevenler kadınlar değil. Bunlar kim dediğimde “Moran” yani Samburu dilinde “savaşçı” cevabıyla karşılaştım.

Samburu Kabilesinde Sünnet

Moranlar kabilenin 15-30 yaş arası genç delikanlıları. Her 15 yılda bir tören yapılıyor ve 15 yaşından büyük erkekler bu törene katılarak sünnet oluyor ve sonunda birer savaşçı oluyorlar. Eğer savaşçı bir erkek evlenirse ve baba olursa artık savaşçı olmuyor.

Tören öncesi köyden ayrı bir yerde bir küçük köy yaratılıyor ve tüm aileler 4 ay boyunca bu küçük köyde yaşamaya başlıyor. 2 seremoni oluyor, ilkinde savaşçı adayı erkek çocuklar sünnet oluyor, sonra 1 ay boyunca hiç banyo yapmadan bu köyde kalıyorlar. Bu süre içerisinde sadece et yemelerine, süt ve kan içmelerine izin veriliyor. 1 ayın sonunda 2. bir seremoni yapılıyor, erkek çocuklar banyolarını yaparak temizleniyor ve moran yani savaşçılığa geçiş töreni sona ermiş oluyor.

Samburularda sünnet sadece erkek çocukları için yapılan bir uygulama değil. Kız çocukları da iç acıtan yöntemlerle sünnet ediliyorlar. Günümüzde birçok kabilede bu kız çocuklarına sünnet uygulaması kalkmış olmasına rağmen Samburular hala bu geleneklerini devam ettiriyorlar.

Samburu Kabilesinde Evlilik

Samburu erkekleri birden fazla kadınla evlenebiliyor. Başlık parası geleneği hala devam ediyor. İstenilen ortalama başlık parası 7 öküz; ailenin, kızın özel durumuna göre değişebiliyor tabi bu miktar.

Eğer kadın sünnet edilmediyse kocasının ailesine geri gönderme hakkı var.

Kocasını kaybeden bir Samburu kadının yeniden evlenebilmesi için kocasının ailesine başlık parasının iade edilmesi gerekiyor, bu yüzden büyük bir çoğunluğu yeniden evlenemiyor. Yeni biriyle evlenen kadının tüm çocukları yeni kocanın nüfusuna geçiyor.

Samburu Kabilesinde Din

Misyonerler tarafından Hristiyanlaştırılmış bir halk Samburular. Büyük bir kısmı yoğun bir Hristiyanlık inancına sahip, kiliseye sık sık gidiyor, ibadet ediyor ve bağışta bulunuyor. İbadetlerini ilahiler söyleyerek ve kendi geleneklerine göre danslar ederek gerçekleştiriyorlar.

Hristiyanlık öncesi inançlarının ne olduğunu sorduğumda bir dinleri olmadığını sadece Tanrı’ya inandıklarını söyledi bana orada sohbet ettiklerim. Bir kısmı hala hiçbir dinlerinin olmadığını, kilisenin sadece onların parasını alan bir sömürge aracı olduğunu savunacak kadar cesur.

 

Samburu kadınları genelde 15-16 yaşlarında evlenip çocuk doğuruyorlar. Benim onların geleneklerine şaştığım kadar onlar da Samburu kabilesine göre torunu olacak yaşta olan benim hala hiç çocuk sahibi olmamış olmama şaştılar, üzüldüler,acıdılar. İçinde yaşadığımız toplumun geleneklerine göre yoğruluyoruz, doğrularımız da bu geleneklere göre şekilleniyor. Her birimiz bir diğerinin geleneğine şaşırıyor, garip buluyor hatta bazen aşağılıyor, dalga geçiyoruz. Oysa ki ortada mutlak doğru yok, sadece alışılmışlık ve öğretilenler var.

Burada sizlere anlattığım bilgiler her hangi bir bilimsel kaynaktan alınma bilgiler değil, benim birebir sohbetlerim sonucunda aldığım notlardan derlediğim bilgilerdir. Yanlış anladığım, eksik bilgi verdiğim konular var ise özürlerimi kabul etmenizi rica ederim.

Eğer Samburu’daki projeye destek olmak isterseniz: https://sadhanaforest.org/kenya/

 

 

1 YORUM

  1. Gezginci olmak bence budur 👍 bir yeri bir şehri , bir ülkeyi ziyaret etmek yeterli olmadığını düşünüyorum sadece gezip görmek değil ,
    oraya ait kültürleri öğrenmek, nasıl yaşadıklarını izlemek herşeyiyle gelenekleri vs .. ben çok merak ederim uzak yerlerdeki köylerdeki insanların nasıl yaşadıklarını, inançlarını , ve kültürlerini merakımı giderdiğiniz için teşekkür ederim, daha fazla paylaşıma devam edin lütfen 🙏 sizi tebrik ediyorum burcu hanım yola devam ✌️Sevgiler

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here