Akvaryumdan kurtulup okyanusa dalmaya çalışan balığın ilk şapşallıkları :)

6

sınırlar

İlk gezi serüvenime 28 yaşında yani 2013 yılında başladım ben. Tam olarak işten ayrılıp kendimi yollara atmamın başlangıcı değildi, ama yalnız başıma yurt dışına ilk çıkış tecrübemdi. Roma, Sevilla, Granada, Barcelona idi rotam. Eski blogumda yazdığım ilk gezi heyecanımı burada da paylaşayım istedim, sonra yazıların devamı gelecek 🙂 Sitemin yavaş yavaş doluşuna hep beraber şahit olacağız 🙂

Yola böyle başlayışıma ve bu günlere gelişime ve 2 sene içinde hayatımdaki değişikliklere ben bile şaşırıyorum bazen. Demek ki en zoru o ilk adımı atmakmış, sonra devamı çorap söküğü gibi gelirmiş. İçimde cesareti keşfedebildiğim için artık benden mutlusu yok, darısı başınıza 🙂

“Yıllardır dünyayı gezme hayaliyle yanıp tutuşuyorum. “Başka ülkelerde hayat nasıl, insanlar ne yapar, nasıl yaşar, nerelerde yaşar,ne şekilde, bizden farkı ne, neden öyle neden böyle?” ardı arkası bitmek bilmeyen sorular. Ama bırakın dünyayı gezmeyi Türkiye dışına adımımı atabildiğim yıl 2013 yani yaş 28. Önceki yıllarda birkaç yurt dışına çıkma denemem oldu tabi ki, hayal aşamasında kalan da oldu pratiğe tam dökecekken vize engeline takılan da. Ama bu sefer engel falan yok, bildiğin gidiyorum. “Dünyayı geziyorum sonunda” falan demek isterdim ama bu sadece 1 haftalık kısa bir tatil planı. Olsun canım diyorum kendime tabi ki, “önemli olan bir yerden başlamak” gibi avutucu cümlelerim var hazırda bekleyen. Büyük yolculuklar için küçük yolculuk denemeleri yapmak gerek. Her neyi arıyorsan hayatta ya da neyi soruyorsan hayata cevap seni bir yerlerden çağırıyor, kulak verdim bu çağrıya ve rotamı çizdim.

Sırt çantamı kaptım, adımımı attım. Korku, gerginlik, telaş, endişe, sevinç, heyecan.. hepsi bir olmuş içimi kımıl kımıl yapmakta, titrek ve şaşkın bir haldeyim. Meraklarımın , sorularımın peşine takıldım ve işte yolun başındayım.

Dedim ya kısa bir yolculuk bu, bir yolculuk eskizi, amatör bir gezgin denemesi..

Havaalanında, amatörlüğümden kaynaklandığını iddia ettiğim ama aslında tam da benle ilgili olduğunu bildiğim şapşallıklarla başladı hikayem, zaten normal başlamış olsa ben bile şaşardım her şeyin bu kadar yolunda gitmesine. Yanlış kapıda yarım saat bekledim mesela, tam sıranın önüne varmışken beklediğim sıranın Köln uçağı sırası olduğunu, Roma için kapının değiştiğini öğrendim. Uçağıma 15 dk vardı ve ben değiştiğini öğrendiğim kapıya doğru sırtımda 10 kiloluk , elimde 3 kiloluk çantalarla koşturuyordum. 47 kilo bir insan için bu ağırlıklar pek de hafife alınacak şeyler değil. Alt kata geldiğimde bütün kapılar kapanmıştı ve benden başka kimse yoktu. O anki korkumu en iyi nasıl anlatırım , neye benzetirim bilmiyorum ama benzerini yaşamış olanlar beni rahatça anlayabilir diye düşünüyorum. Hayalini kurduğum ülkelerin biletleri elimdeydi ama ben uçağı kaçırmıştım.

“Kimse yok mu ?” çığlıkları atıyordum boş salonda, cam kapılara ellerimi dayayıp birileri beni duysun diye cama şaplaklar atarken bir yandan da “kimse yok mu?” çığlıklarım olayın dramatikliğini arttırıyordu. Camdan bir hapishaneye tıkılmış bir film karekterini oynuyordum farkında olmadan; doğaçlama dramatik anlar, fona hangi hüzünlü şarkıyı eklersiniz o da size kalmış . İşte tam o anda arkamda bir ses duydum. Üvey kardeşleriyle birlikte baloya gidemediği için hüngür hüngür ağlayan Külkedisi’ne tam da bu en çaresiz anında gelen peri, şimdi bana da gelmiş olmalıydı. Arkamı döndüğümde öyle pek de periyi çağrıştırmayan turuncu üniformalı temizlik görevlisi teyzeyle göz göze geldim. “Korkma korkma, kapı değişti yine” dedi bana, o an anladım ki turuncu üniformalı temizlik görevlisi de pekala bir peri anne olabiliyormuş.

Yüzüm güldü yine, panoya doğru koştum, yeni kapının numarasını öğrendim ve koşmaya başladım yeniden. Sonunda doğru kapıdaydım, birkaç kişiye “Waiting for  Rome?” diye sorup teyit aldıktan sonra gönül rahatlığıyla beklemeye başladım. Bu gönül rahatlığım 5 dk sürdü ki kimliğimi bu koşturmaca içinde kaybettiğimi fark ettim, tekrar aşağı kata gidip geçtiğim yollardan yeniden geçtim ama nafile kimlik ortalıkta yoktu. Benden daha önce bu yolculukları deneyimlemiş olan kardeşime durumu anlattığımda “pasaport yeter orda panpa, salla kimliği” dedi ve bu rahatlama ile kimliğimi boşverip uçak kapısına yönlendim yine.

Kapıdan girerken de talihsizlik yakama yapıştı tabi ki, kapıdaki görevli bu çantaların el bagajı için ağır olduğunu söyledi, şaşkınlıkla check-in sırasında tartıldığını ve problem olmadığını anlatmaya çalışıyordum ama adam ısrarla bana inanmamakta direniyordu. O sırada kapıdan geçen koca çantalı turist kızı gösterdim, benden daha büyük bir çantayla onun girmesine neden kimse sesini çıkarmıyordu peki ? Görevli adam bu söylemim üzerine kızı durdurdu , “çantanız çok büyük, bu bayan sizi şikayet etti, ondan durdurduk”  diye de açıklamada bulundu sağolsun. Giderken kızdan yediğim “bitch” küfürünün nedenini açıklamama gerek yok sanırım. Kızın bagaja verdiği başka çanta olmadığı anlaşılınca salıverildi kapıdan. ”E benim de başka çantam yok” dedim, ama benim hiçbir söylediğime inanmamakta ısrarlarına devam eden görevli,  turist kızların sözüne inanıp onları salarken benim sözüme sistemden bakarak kontrol ettikten sonra inandı. “Baştan söylesenize” gibi sözlerle özür bile dilenmeden kapıdan bırakıldım. Neyse özür peşinde değilim, şu uçağa bineyim sonunda yeter.

Sonunda uçaktaydım, havalandık, bulutların üstünde hayalimin ortasındaydım. Hikayem başlamıştı…” )

 

( Yazım tarihi 07/09/2013 )

6 YORUMLAR

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here