Afrika’da İlk Matatu Yolculuğum

0

Nairobi’de bir arkadaşım vasıtasıyla ilk 10 gün seyahat ettikten sonra Afrika’nın gerçek yüzünü görmek için tek başıma, yerel otobüslerle yola çıkma zamanı geldi sonunda.

Yolculuğum Samburu bölgesine, Kenya’daki ilk gönüllü deneyimimi yaşayacağım projeye. Kenya’nın bu kurak bölgesinde ağaç ekimi ve su depolama teknikleri üzerine halkı bilgilendirmek için çalışan Sadhana Forest isimli bir projeye gönüllü destek olmak için 1 aylığına bu bölgede olacağım.

Matatu mu? O da ne?

Proje Kisima kasabasına yakın bir köyde. Oraya nasıl gidilir, kaç araç değiştirilir kısmını iyice araştırdım yola çıkmadan önce. Nairobi’den Nyahururu’ya matatu dedikleri ufak minibüslerle gidiliyor, Nyahururu’dan da Kisima’ya bir matatu daha. Nairobi’de matatuların kalktığa yere uber ile vardım, bir süre aynı sokakta bir dön dolaş yaptıktan sonra matatuların kalktığı yeri bulduk. İlk kez tek başıma kalacağım için biraz tedirgin olduğumu itiraf ediyorum, ama tabi kimselere belli etmemeye çalışan, biliyorum ben oğlum buraları tarzı yüz ifadesini barındıran maskemi taktım hemen suratıma.

Ve sonunda tek başıma matatu yolculuğum başlamıştı.

İlk otobüste önümde bir kadın oturuyordu, yanında da 3 çocuğu, çocuklarından 4.sü de benim yanımda oturuyor, 15-16 yaşlarına genç bir delikanlı. Yol boyunca ben öndeki bebek ile oyunlar oynarken, yanımda oturan abisi de omzumda uyukladı, önce biraz şaşırdıktan sonra biraz kıkırdadım, sonra da kabullendim omzumda uyuyan bu genç delikanlıyı…

Nyahururu’ya vardığımızda kadınla beraber indik otobüsten.Afalladığımı başka kimseye çaktırmamaya çalışarak kadına yaklaştım ve“ben hiç bilmiyorum buraları” dedim, kadın “beni takip et aynı yere gidiyoruz” dedi. Hayatta hiç bir şey tesadüf değildir, o kadınla karşılaşmam da değildi tabi ki. Yoksa tek başıma, oralardaki tek farklı görünen insan olarak etrafımı saran kalabalıktan kurutulup dolandırılmadan yolumu bulmamın imkanı yokmuş. Kadın kalabalığı yara yara ilerliyordu, ben de onu takip ediyordum.

Bagaj yok mu bagaj?

Kisima’ya giden büyük otobüsü bulduk sonunda. Eşyaları koyacak bagajı ararken baktım ki herkesin eşyalarını otobüsün üzerine yığıyorlar ve iplerle bağlıyorlar. Sırtçantama bir şey olur mu tedirginliğini yaşasam da güvenmekten başka çarem olmadığını anlayınca bıraktım eşyalarımı orada ve yeni arkadaşlarım olan bu aileyele beraber yemek yemek için bir lokantaya gittim.

Karnımızı doyurduktan sonra gelip otobüste yerlerimize yerleştik. Baktım çantam hala orada sağlam duruyor, rahatladım. Sokak satıcılarından önce birkaç tane muz aldım, çocuklarla beraber yedik.Otobüsün dolmasını bekledikleri için ne zaman kalkacağımız belli değildi. Hiç gerilmeden, belirsizliği kabul ederek yaşaman gerekiyor buralarda. Buraların en bilinen sözü neydi? Hakuna Matata. Yani problem yok, sıkıntı yapma manalarında kullanılıyor. Doğu Afrika’da pek çok yerde duyacağım bir söylem.

Kadının çocuklardan biri benim yanıma oturdu, 10 yaşlarında başı kapalı, güzel mi güzel bir kız çocuğu. Biraz sohbet etmeye başladık, baktım yol boyunca o da omzumda uyumaya başladı. Sanırım burada işler böyle yürüyor, herkes yanındakinin omuzunda uyuyor diyerek onu da kabullendim.

Hiç korkmadım mı sizce?

Hava karardıkça yollar tehlikeli olmaya başladı. Yolda hiç ışık yok, otobüısün içinde de hiç ışık yok. Hem yollar, hem otobüsün içi kapkaranlık ve biz o karanlığın içinde ilerliyoruz. Arada bir telefonumun ışığını yakıyorum, feneri tutuyorum aşağı doğru ki biraz aydınlansın, sağımda solumda neler oluyor bileyim diye. Otobüsün içi tıkış tıkış, ayakta duran onca insan var. Ayakta duran adamlardan biri yanımdaki kız çocuğunun üzerine çullanmış durumda, çocuk korkudan bana doğru yanaştıkça yanaşıyor adam da umursamazca yaslandıkça yaslanıyor. En sonunda dayanamadım bu duruma, bağırdım adama, biraz geri çıkmasını çocuğu korkuttuğunu söyledim. Beni anladı mı bilmem ama elimle git geri diye işaret ettim, sinirli sinirli baktı suratıma. İşte o an “sıçtın Burcu sen” dedim kendime. Otobüs onlarca adam kaynıyor, benim gibi bir Mzungu (Afrika’da beyazlara verilen isim) bir kadını mı destekler bu adamlar yoksa kendi memleketlileri bir adamı mı. Bu karanlığın içinde yanındaki kız çocuğunun da senin de ağzına sıçar, boğazını kesip şuracıkta bırakırlar diye yazmaya başladım kafamda senaryolar.  Senaryo için hiç kendimi zorlamadım, Afrika hakkında çevremdekiler tarafından ben daha yola çıkmadan önce bir sürü kötü senaryo yazılmıştı zaten, onların içinden en korkutuculardan bir derleme yaptım kafamda. Yanımdaki kız çocuğuyla birbirimize sarılarak devam ettik yola.

Bir süre daha karanlığın içinde devam ettik, bir yandan telefonumda navigasyona bakarak nerelerde olduğumuzu anlamaya çalışıyorum ama buralar navigasyonda yer alan yerler olmadığı için pek de başarılı olamıyorum. Sonunda öndeki kadın döndü ve ineceğim yere, Kisima’ya geldiğimi söyledi. Etraf zifiri karanlık, neredeyiz anlayabilmek imkansız, etrafta hiçbir şey yok. Bir otogar falan bekliyordum ben en azından, oysa ki hiçliğin ortasındayım. Otobüste biraz önce kızdırdığım adam beni takip etmeye kalkar mı diye yusuf yusufum bir yandan da. Sadhana’daki gönüllülerden biri gelip beni alacağını söylemişti, otobüsten inmeden önce aradım ve onun burada olduğundan, geldiğinden emin olup öyle indim.

İndikten sonra yarım saat falan otobüsün üzerine bağlanan çantaların arasında benim çantamı bulmaya çalıştılar. Tam çantamın kaybolduğuna inanmıştım ki sonunda bulundu, mutlu son diye düşünerek Bruce ile arabaya bindik.

Kapkaranlık gecenin içinde Sadhana Forest’a doğru ilerliyoruz araba ile. Gece dediysem o şehirlerde bildiğimiz gecelere benzemiyor buralarda gece, zifiri karanlık, kör karanlık,kapkara karanlık, karadelik karanlık… daha nasıl anlatılır bilmem.

Sadhana Forest’a vardığımızda biraz sohbet ettikten sonra Bruce bana kalacağım yeri gösterdi, iyi geceler deyip uzaklardaki kendi çadırına çekildi.

Ormanlık arazinin içinde tek başına bir çadır.

Etrafımda kimseler yok.

Bir ay buradayım.

Afrika’da bir ormanın içinde yapayalnız bir çadırda kalmak!

Bu kadarını hayal etmemiştim sanırım…

Uyku tulumumun içine kıvrıldım, etraftan gelen garip seslerin hangi hayvanlara ait olduğunu bilmeden “kuştur onlar kuş” diye avuta avuta uyuttum kendimi. Wuuuuuppp wuuuuuup diye bütün gece sanki yanıbaşımdaymış gibi bağıranların kuşlar değil de sırtlanlar olduğunu sabah kalktığımda öğrenecektim.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here